14 Ağustos 2011 Pazar

Küçük Beyaz Yalanlar

Dostluk... Sırdaşlık... Yoldaşlık... Sevgili... Aşk... Yalan... İhanet... Bu kelimeler öylesine içi dolu öylesine yoğun kelimeler ki; günümüz insanının ağzına yakışmıyor bile. Bu kelimeler o kadar gereksiz kullanıldı ki artık yoğunluğunu yitirip anlamlarını kaybetmeye başladılar. Günlük arkadaşlarına 'dostum' diye hitap etmesi insanın, bir gün gördüğüne ikinci gün 'sevgilim' diyebilmesi, yaptığı ufacık şeyleri anlattığına 'sırdaşım', yaşadığı romantik bir âna 'aşk' demesi boşalttı belki de bu kelimelerin içini...

Ödüllü genç yönetmen Guillaume Canet’in hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği, fransız sinemasının önde gelen sanatçılarından oluşan oyuncu kadrosuyla göz dolduran 'küçük beyaz yalanlar' filmi yaklaşık iki ay önce vizyona girdi. Hayatta önemli yerleri olan bu kavramların sorgulandığı, yer yer anlamsızlaştığı, yer yer asıl anlamlarının belirdiği bir senaryosu var filmin. Özellikle günümüzde böyle bir senaryo gerçekten gerekli. Zira, insanlar şuan hayatlarının içini doldurmaktan ziyade aksine hızlı bir şekilde boşaltıyorlar. Durum böyleyken insanları birisinin uyarıp, içinde bulundukları durumun farkına vardırması gerekli. ‘Hayatım’ dedikleri yaşamın aslında pek de yaşanılası olmadığını, halbuki hayatta onların bilmedikleri yada bilmek istemedikleri şeylerin hayatın köşe taşları olduğunu söylemek gerekli.

Uzay çağında yaşadığımızı göz önüne alırsak, insanlara bir şeyler söylemenin en iyi yollarından birisi de sinemadır. Dolayısıyla günümüz yönetmenlerine aslında çok iş düşmektedir. Bu yüzden yönetmen Guillaume Canet’i böyle bir konuyu ele aldığı için tebrik etmek gerekir. Fakat filmin bazı yerlerini eleştirmeden geçemeyeceğim. Filmin konusu iyi güzel ama söylenmesi gerekenler tam olarak söylenmemiş. Filmin bazı yerlerinde duygusal belirsizlikler mevcut. Marie'nin aşkı, Eric'in dostluğu... Bir bayan, sevdiği adamın en yakın arkadaşıyla bir birlikteliği düşünebilir mi, eğer düşünebilirse o aşk, aşk mıdır tartışılır. Veyahut bir adam dostum dediği insanın sevgilisine asılabilir mi, üstelik zaten kendisi de bir ilişki içerisindeyken? Eğer bunu yapabiliyorsa o adamın dostluğu ve aşkı ne kadar gerçektir bir düşünmek lazım. Bunlar belki senaryodaki karakterlerin yaşantısından kaynaklanıyordur, belki de yönetmenin, bilinmez. Fakat kim ne derse desin bunların gerçek aşk ve dostluk olmadığı su götürmez bir gerçektir.

Fakat herşeye rağmen filmin oyuncu kadrosu çok iyi seçilmiş. Özellikle filmde duygu patlaması yaşanılan birkaç sahnede ünlü Fransız oyuncu François Cluzet’in ve güzel oyuncu Marion Cotillard’ın performansları gerçekten göz dolduruyor.
Ayrıca filmin gidişatının ne sanat filmleri kadar sıkıcı, ne de aksiyon filmleri gibi insanı dünyadan koparan bir şekilde olmaması da, filmin seyir zevkini yukarılara taşımış. Kült iyi adam kötü adam senaryosu olmaması ise gerçekten zevk verici. Filmde bir sonraki sahnede ne olacağını tahmin edememek filme akıcılık katmış.

Filmin, sanal ortamda tüm dünyadaki kişiler tarafından filmlerin oylanmasının sağlandığı IMDB'den aldığı puan ise 7.0/10. Verilen puanı fazlasıyla hakeden bir film. Özellikle son zamanlarda zihniyetimizin birileri tarafından yozlaştırılıp, toplumsallığı unutup bireysel yaşamaya başlayan, yaşamı yaşam yapan duyguların unutturulduğu insanlığın, bu tür; insanı düşünmeye ve sorgulamaya yönelten filmleri izlemeye ihtiyacı var. Film hoşunuza gitmese bile izlemenin vakit kaybı olmayacağı bir film. 

- BU YAZI DAHA ÖNCE www.tumhaber.com.tr ADLI SİTEDE YAYINLANMIŞTIR -