22 Ocak 2011 Cumartesi

Inception - Başlangıç

Kimi inançlar, bir insanın rüyasının, bilinçaltında saklanan veriler doğrultusunda şekillendirdiğini savunurken, kimi inançlar da rüyayı, yarı ölüm halinde, ruhun cesetten tamamen sıyrılması olarak görüp, insanın o âlemde sonsuz bilgi deryasına dalarak rüyasını o bilgiler doğrultusunda şekillendirdiğini savunur. Hatta ikinci savın devamında, insanın rüyasında hayatında hiçbir ilişkisi olmayan bir konuya tamamen hâkim olabileceği gelir. Hangisi daha doğrudur bilinmez ama son aylarda medyada büyük yankı uyandıran Inception (Başlangıç) filminin yönetmeni Christopher Nolan'ın, son filmiyle bu konuya daha farklı bir bakış açısı getirdiği su götürmez bir gerçek.
Filmin yönetmeni, senaristi ve aynı zamanda yapımcısı olan Nolan, bir röportajında bu filmin hikâyesini ilk kez 16 yaşındayken kafasında ana hatlarıyla tasarlamaya başladığını ve filmi yapabilmesinin ancak bugün mümkün olduğunu söylemiş. Hatta bu filmin, hayatının projesi olduğunu da ifade etmekten çekinmemiş. Bir yönetmen, bu kadar ses getirebilen fakat çok büyük riskleri de olan, hayatının projesi olarak nitelendirdiği bir filmi henüz 40 yaşında çekebilmeyi başarmış. Fakat Nolan'ın hayatının projesini çekebilmesi hiç de kolay olmamış. Batman, Dark Knight ve benzeri filmlerle gişede yüksek hâsılatlar toplamaya alışkın Nolan'ın, yapımcılarını ikna etmesi gerekliliği, onun önündeki ilk engelmiş. Önceki filmlerinde gişeden milyonlarca dolar hâsılat elde eden Nolan'ın yapımcıları, önce baya tereddütte kalırken, Nolan'ın bugüne kadar onu sinema endüstrisinin başlıca yönetmenlerinden yapan filmleriyle elde ettiği kariyer noktasını ortaya koyması, yapımcılarında zihnine bir parazit gibi yerleşmiş. Aslında Nolan, işte o anda başlamış Inception'a, yani fikir aşılamaya. Bunun yanında bir nevî filmine de... Yapımcıları ikna etme aşamasından sonra, ondan daha da büyük bir sorumluluk binmiş Nolan'ın omuzlarına: o da bu filmle bir yandan hayatının projesini ortaya koyarken bir yandan da yapımcılarının ona olan güvenini boşa çıkarmamak. Velhasılı kelam Nolan, geçmişte yaptığı filmlerle ve onların getirdiği bir takım birikimlerle bu işin de üstesinden gelmiş. O yüzden Nolan'ı bu cesaretinden, azminden ve idealistliğinden dolayı kutlamak gerek.
Inception'ı Inception yapan bir diğer unsur ise elbette Leonardo Di Caprio. Shutter Island (Zindan Adası) adlı psikolojik filmden sonra bu filmde oynaması, Leonardo Di Caprio'yu adeta filmde yardımcı yönetmen mertebesine getirmiş. Nitekim bir röportajında yönetmen Christopher Nolan'ın, "Filmde Leonardo'nun fikirlerini almamak aptallık olurdu" sözleri de bunu onaylar nitelikte. Leonardo ise Shutter Island'da kendine eklediği artılarla Inception'ı daha 'olmuş' bir film haline getirmiş. Rolünde sırıtmamasının yanı sıra, role fazlasını da katmış.
Oyuncu odaklı olmayıp konu odaklı olan film hiç alışılmadık bir konuyu inceliyor. Nolan, konuyu seyirciye kafasındaki gibi aktarabilmek adına, yan rolleri sadece gerektiği için kullanmış. Bunun sonucu olarak da, yan rolleri paylaşan oyuncular, her ne kadar isimleri duyulmuş oyuncular olsa da sönük kalmışlar. Yönetmen filmde, yan roller hakkında fazla detaya inmemiş. Bu da filmin konsepti itibariyle doğru bir karar olarak gözüküyor.
Film ilk sahnesinden itibaren seyircide anlayamamazlık ve şaşkınlık duygusu uyandırıyor. Biraz daha ilerleyince, bu duygular daha da baskın hale geliyor. Hatta şundan eminim ki; "bu nasıl film ya..!" tepkisiyle arada filmi yarıda bırakıp gidenler bile olmuştur. Fakat Nolan, filmin ilk yarısında gayet başarılı bir şekilde olayları dağıtarak seyircinin kafasını karıştırırken, filmin ikinci yarısında da yine başarılı bir şekilde dağıttıklarını toplamayı bilmiş. Özellikle filmin son yarım saatlik süreci, filmin başında kafası karışan ve hiçbir şey anlamayan seyircinin filmi anlamasını sağlayan altın dakikalarıdır. Fakat yine seyirci aslında şaşırtıcı olmayan fakat bir o kadar da beklentileri karşılamayan finalle büyük bir hayal kırıklığına uğramış.
Filmin genel konusunda, Cobb'un (Leonardo Di Caprio) hedef kişiyle aynı rüyayı paylaşarak o kişinin zihninin en derin yerlerinde sakladığı, hiç kimsenin bilmediği bilgileri çalması işleniyor. Fakat Cobb'a öyle bir iş teklifi geliyor ki, Cobb'un arkadaşlarına göre istenen o şey, dünyayı tersine döndermeyi başarabilmek gibi bir şey. O da; Inception, yani fikir aşılama... Fakat bu iş, çalmak kadar kolay bir iş değil. Çok karmaşık bir şekilde kurulan bir oyunla, fikri en basit şekline en doğru biçimde indirgemek gerekiyor. Cobb ise içinde bulunduğu durumlardan dolayı bu işi kabul etmek zorunda kalıyor. Bu iş için ise Cobb'un, hedefin tek rüya katmanına değil, iç içe üç rüya katmanına girmesi gerekiyor. Cobb, bunun yapılamayacak bişey olmadığını biliyor fakat aklını karıştıran şey, zihne yerleştirilecek fikri en sade şekle nasıl getirebileceği. Arkadaşlarına anlattığında, arkadaşlarının olaya imkânsız gözüyle bakması Cobb'u hiç ilgilendirmiyor. Çünkü Cobb bunu daha önce de yapmıştır, hem de en sevdiği insana, karısına. Fakat bu yaptığı iş karısının hayatına mal oluyor. İşte filmin dramatik kırılma noktasının ana teması da burada ortaya çıkıyor. Arkadaşlarının bunu bilmemesi ve Cobb'un da onlara anlatamaması ise, Cobb'un omuzlarına iki kat yük bindiriyor. Arkadaşlarını da ikna ettikten sonra işe koyuluyor ve tehlikeli macera oyunu orada başlıyor. Büyük uğraşlar sonucu Cobb hedefine ulaşıyor ve o sahne; filmin finalinde Cobb, tüm bu yaptıklarının ucundaki tek amaç olan çocuklarına kavuşuyor. Fakat Nolan'ın öldürücü darbesi de gecikmiyor. Filmde, zihin hırsızlarının rüyadaki hayat ile gerçek hayatı karıştırmaması için kendilerinin tasarladıkları, merkezini ve ağırlık noktasını yalnız kendilerinin bildikleri 'totem' denilen bir nesne yer alıyor. Bu nesne, eğer rüyada harekete geçirilirse durmuyor, gerçek hayatta ise bir süre sonra yer çekimine yenik düşerek devriliyor. Cobb, çocukları ona doğru koşarken totemini harekete geçiriyor ve çocuklarına sarılıyor. Fakat totem, hareketini yitirmiyor ve film orada bitiyor. İşte seyircilerin ağzından o anda bir cümle fırlıyor: "Rüya mıydı tüm bunlar?!"
Finalde, totemin hareketini yitirmemesi filmde rüya hali anlamına geliyor. Fakat orada Nolan'ın vermek istediği iki fikir olabilir. Birincisi; bilimin belirsizliği, yani Schrödinger’in Kedisi örneğindeki “kedi o an ölü müdür diri midir?” sorusunda olduğu gibi bir mutlak sonuca bağlanamayacağı görüşüdür. İkincisi ise; Cobb'un daha gerçekçi bir rüya âleminde yaşamak istediği. Şöyle ki, eşi Mal, onu her rüyasında buluyor ve peşini bırakmıyor. Bundan dolayı da Cobb, Mal'u zihninde de öldürerek ondan rüyalarında da kurtuluyor. Fakat artık istediği ve tek hayali olan şey, karısına evlenme teklif ederken söylediği "seninle beraber yaşlanmak istiyorum" değil "çocuklarıma dönmek istiyorum". Sonuç olarak Mal'sız bir rüyada, çocuklarına kavuşabilmesi dışında, gerçek hayatıyla birebir, rüya âleminde yaşamak istiyor.
Bu fikirler ne kadar doğru ya da yanlış bilinmez fakat seyircilere, farklı bakış açılarıyla bakabilmeleri için bir kapı olabilir. Filmi bir kere izleyenlere, ikinci kez izlemelerini ve bu sefer filmdeki çok küçük ayrıntılara -Cobb'un alyansı gibi- dikkat etmelerini tavsiye ediyorum. Seyirci, işte o zaman filmden gerçekten bir tat alabilir. 
Bunun yanı sıra, internette yayınlanan çoğu film eleştirisinde, rüya içinde rüya olayı tartışılıyor fakat sanki birçok kişinin bir rüyayı paylaşabilmesi daha ilgi çekici ve daha belirsiz bir konu. Bence bu, filmde tüm belirsizliklerin yanında en belirsiz şey. Öyle ki; filmin finali bile bundan daha netti.
Son birkaç yılda bilimin gündemine gelen rüya âlemleri, şüphesiz Inception'la daha da belirginleşti ve bilim dünyasındaki yerini daha da sağlamlaştırdı. Böyle bir teknoloji şuan günümüzde var mıdır bilinmez fakat Amerika'nın o 'Rüya ülkesi Amerika'  klişesiyle, hemen hemen tüm dünyanın rüyasına yıllar öncesinden girdiği de bir gerçek. İnsanın korkması gereken de kendi rüyası değil, başkalarının rüyasıdır. Bir başkasının rüyasına ortak olursanız, en ufak bir hatanızda, filmde de olduğu gibi, rüya başınıza çöker ve bir kâbus olur. 

- BU YAZI DAHA ÖNCE www.edebifikir.com ADLI E-DERGİDE YAYINLANMIŞTIR -  
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder